Çok büyük planları asıl bozan, çok minik detaylardır. Devasa planlar yaparsınız. Sonuçları korkunç boyutlara varacak hamleleri hayata geçirirsiniz. Ama çok küçük bir detay gelir ve o devası planınızı yerle yeksan eder.
Cemal Kaşıkçı cinayeti de çok büyük bir planın parçasıydı. Hem de mükemmel bir parçaydı. Ama minik bir detay geldi ve o kusursuz planı ortadan kaldırdı. O minik detay, Türkiye üzerine kurulan büyük planı, yapanların başına devşirdi. O minik detay, Allah’ın; hikmetinden sorgu sual olmaz diyeceğimiz, ülkemize bahşettiği büyük bir lütuf.
Cemal Kaşıkçı, öldürülmek üzere Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna çağrıldı. Sessiz sedasız işleyecekleri Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden Türkiye’ye korkunç bir kumpas kuracaklardı. Ama olmadı. Büyük plan, bahsettiğim o minik detaya takıldı. Neydi o minik detay? Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz ile birlikte Başkonsolosluğun önüne kadar gitmesi ve Hatice Cengiz’in nişanlısı Cemal Kaşıkçı’yı Başkonsolosluğun önünde beklemesiydi. Bekledi ve gelmedi. İşte bu bekleyiş, tüm planları alt üst etti.
Kaşıkçı ölüme giderken nişanlısını, Başkonsolosluğun önüne kadar götürmeseydi, plan kusursuz işleyecekti. İşte o minik detay, planı; yapanların ağzına gözüne bulaştırdı. Hatice Cengiz nişanlısının çıkmasını bekledi, nişanlısı çıkmayınca, Türkiye üzerine kurulan kumpas ortaya çıktı.
Peki, Türkiye üzerine oynanan kumpas neydi? Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülecek, cesedi yok edilecek ve Türkiye’nin faili meçhul kayıtlarına, uluslararası gazetecinin adı geçecekti. Türkiye Cumhuriyeti, ülkesinde yaşanan uluslararası gazeteci kimlikli bir şahsın cinayetini aydınlığa kavuşturamayan ülke olacaktı. Amerika Birleşik Devletleri hemen devreye girecek, Türkiye’yi “güvensiz ülke” ilan ederek ülkemize veryansında bulunacaktı.
Türkiye’yi itibarsızlaştırma planının boyutlarında; ülkemizi, ağabey devlet olarak gören Türk Dünyası ve tüm Dünya ülkelerine karşı çaresiz konuma sürükleyecekti. Tabii bu plan, tek bir hamle ile hedefe ulaşacak kadar kolay olmayacaktı. Bu olay başarıya ulaşsaydı, planın diğer parçaları da bir biri peşi sıra devreye girecek, hamleler birbirini kovalayacaktı. Fakat bu hamle başarıya ulaşamayınca diğer hamleler de ötelenmek zorunda kaldı.
Hamlelerin devamında, Türkiye’nin Türk Dünyası ile bağlarını, itibarsızlaştırma metodu ile zayıflatmayı planlıyorlardı. Çünkü Türk Dünyası’nın bağlarının güçlenmesi yoluyla istikbalde kurulacak bir Türk Birliği, Amerika ve küresel efendileri için en büyük tehlike.
Hamlelerin devamında, Ortadoğu’daki gelişmelerde itibarsız Türkiye’nin pasif hale getirilmesi sağlanacak ve Ortadoğu haritasının istedikleri şekilde şekillenmesi kolay olacaktı.
Ülkemizde yapılmak istenen yatırımların önü kesilecek, uluslararası düzlemde Türkiye ekonomisi, riskli ülke ekonomileri listesindeki yerini alacak, Türkiye’nin ekonomik etkileşim sürecinde ihracatının önü kesilecek, Türkiye’nin dış ticaret açığı genişletilerek ithalat ihracat dengesizliği kriz boyutuna vardırılacaktı.
İtibarsızlaşan Türkiye’de döviz ve altın kuru psikolojik yükselişe geçecek, maliyet enflasyonu içinden çıkılamaz hale gelecek ve Türkiye ekonomik kriz bataklığına sürüklenecekti.
Tüm bu gelişmeler; Türkiye’de zaten çok düşük seviyede seyreden üretim ekonomisini daha da aşağılara çekecek, üretemeyen Türkiye iç ve dış borcunu ödeyemez hale getirilecekti. Bu durum da, ülkemizi sosyal patlamalara götürecek ve Türkiye, sosyoekonomik zapt altına alınacaktı.
Bir büyük tehlike, çok minik bir detayla şimdilik bizi teğet geçti. Bu tür tehlikelerin, ülkemizi delip geçmemesi için devletimizin çok uyanık olması, ülkemizin korkunç krizlerin içine sürüklenmemesi için elinden gelen her türlü tedbiri alması gerekiyor. Her plan, minik detaylarla bozulmayabilir. Bozulmazsa biz çok fena bozuluruz.
Selam ve dua ile… Allah’a emanet olun.