Kısaca 17 yıl Devlet Memurluğu yaptım T.B.M.M Kanunları Sağlık Bakanlığının ve yönetmeliklerini gözettiğim için soruşturma geçirdim. Devletin bana devlet Memuru olduğum için yardım etmesi hatta Avukat bile tutması ve doğal olarak kamunun yararını ve kendi haklarını savunmak adına amme davası açması gerekirken, engeller yaşadım ve kendi çabamla Devletin, kamunun ve benim uğradığı zarar ve Adalet uğruna açtığım davada sürüyor.
Sağlık Bakanlığı kendi mevzuatını bilmediği ve uygulamadığı ve mahkeme dosyamda belirttiğim şimdi yarısını bile hatırlamadığım olumsuzluklardan istifa ettim gitti.
İki yıldır Özel şirketler de kovulana kadar çalışıyorum. Özel sektöre pek uyum sağladığımı da söyleyemem, tam uyum sağlayabileceğimi de sanmıyorum. Fakat bu durum aslında iş ahlakı ve profesyonelliğin gereği olup uzun yıllara dayanan tecrübe ve kazanılmış prensiplere dayanmakta, benim içinde yeminimin gereğini şimdiye kadar yerine getirmiş olmanın gururu ve az kalan meslek hayatımı hakkıyla tamamlayabileceğim umudu olması nedeni ile her şeyden daha önemli bulunmaktadır. Hatta bir şiirde yazdım bununla ilgili
HEKİM KALAYIM
Ben ne zorluklar aştım ki bir meslek sahibi olayım.
Şimdi işsizlikten mi korkarım ki yeminimi unutup cayayım.
Ben kolay lokma mıyım ki düzenin yalayıp yuttuklarına uyayım.
Hekimlerden hekimlikten yeminimden kendimden utanayım.
Hekim gibi hekim olamamaktansa hiç yapmayayım.
Varsın bilezik dursun yastık altında soran olursa 24 ayar deriz.
Dr.ÖZGÜR EKER
Ben kimsenin gözünün içine ben mesleki prensiplerimi özel sektöre uyum sağlamak adına çiğnedim o yüzdenden sana yeterli hizmet veremiyorum diyerek bakamam.
Kimsenin kirli çamaşırını da boynuma astırmam, arada mandal atıyor tabi…
E! Laf da var bende ağızlar açık kalıyor bende tıkıyorum….
Şimdi de Kanunlara uyamayacak kadar iradesiz. Bir olunca çoğulcu demokrasi aşığı kesilen
Benim Müslümanlığımı kendini kesmiyor diye beğenmeyen tiplere sesleniyorum….
Milli irade onu kullanmaya karlıysan vardır. Kanunlara uyarsan vardır.
Kimse kimseyi kandıramaz herkes her şeyin nasıl işlediğini biliyor… Allah’ın hiçbir kulundan sesli itirafta bulunmasını beklemem zaten Allah’ı bilen içinden gerçekler hakkında ne bildiğini kendine itiraf edecektir.
Vatan, içinde Adaletin geçerli olacağına söz birliği edilmiş yer ise, bende vatandaş isem, Hak yolunda yürüyerek ömrümü tamamlamam için kanun ve nizama uyarak yaşamam gerekiyorsa ve bu benim hem vatandaşlık görevim hem de hakkımsa ve tabi ki insan hakları gereği olarak da hakkımsa; “Neden! Hem kamu hem de özel sektörde T.B.B.M nin çıkarttığı kanunlara ve Bakanlıkların çıkarttığı mevzuata uyulan bir iş bulamıyorum?”
Bunu kendime sora sorabilmek, vicdan sahibi olanlara dile getirip, paylaşabilmek, benim en doğal hakkımdır. Her yerde rastladığımız, vicdan sahibi azınlığın gönül gözüyle şahit olduğu üzere kimliğimizi, inancımızı kaybetmeden yaşamak çok güç ve işkence haline gelmiştir.
Artık kanun ve yönetmeliklerin hiçe sayıldığından, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında dedelerimizin ortak kanla yazdığı bu Vatanın içerisine Adaletin Kanun, moral değerlerimizle geçerli olacağına ve inançlarımızı özgürce yaşayacağımıza dair sözleşme de benim vicdanımı ve dolayısıyla hep elimi kolumu bağladığından, bana ülkede iş hayatı, ne nefes olacak bir ortam nede hak yolunda dürüştçe ömrümü tamamlayacak fırsat vermektedir.
Bu ülkede kanunlara uygun yapılan bir iş bulamıyorsam ve eğer benden başkaları da bulamıyorsa ki bulan varsa bana da söylesin. Uymayanlara görmemezlikten gelindiği gibi sahte bir anlaşma yerine, gerçekten samimi olarak kanunlara uymaya bileceğime dair izini bana hiçbir merci veremeyeceğine göre ve benimde zekamı günah işlemek için kullanabileceğimin ve de bunu Allaha nasıl izah edebileceğimin açıklamasını hiçbir din alimi yapamayacaksa, Dini bütün birkaç Müslüman dışında çoğunluk bu izahatı verebilecek zekada iken, Bu izahatı kendi kendine bir türlü bulamamış, benim zekamda ki birinin neden doktor edildiğinin akademisyenlerimizden ve Milli eğitim bakanlığından sorulması mantıksız olmaz.
Hiç mizah ile uğraşacak bir ruh halinde değilim ama gerçek bizi Allah’ın gözünde kahredecek iken görmezlikten geliniyorsa ve ortada Allah’ın kelamını inkâr etmeden çözemeyeceğiniz bir paradoks varsa, gerçeğin anlatılmasıyla ortaya mizah çıkmasının benim kusurum olmayacağının takdirlerinize sunarım.
Ama hak arayana değirmeni çok arayana sopayı gösteren ve “çaldıysa benden yana helal olsun “ diyen bir zihniyet karşı ,ahret korkusunun çoğunluk tarafından önemsenmediği bu çoğulcu demokratik ortamda ben fani anlayana derim ki
Allah yücedir. Her şeyi araca ve amaca ihtiyaç duymadan yaratmıştır ve o düşünmeden bilir her şeyi. Hikmetinden sual olunmaz.
İnsan oğlunun nasıl bildiği onun hikmeti ve ne kadar bile bileceği onun takdiridir. Bildiklerimiz, bile bileceğimiz ama bilmediklerimiz den az olduğuna göre bile bilemeyeceklerimizin niceliği ve niteliği, bile bileceğimizden bile bilemeyeceğimiz kadar öte demektir.
Ve bu yüzdendir ki yaratılan her şeyin, insan aklının o şey hakkında tasavvur edebileceği her şey bilinse bile dahi o şeyde insanoğlunun bilebileceğinden bile bilemeyeceği kadar ötesinin var olacağı yani o şey hakkında asla tam olarak her şeyi bilemeyeceğiz açık olarak ortadır.
“Kibir diye bir vardır ki var olan bir varlıktan ötürü, her şeye alının ermemesine aklının ermemesinden ötürü”
Ve bu yüzden madde ve mana olarak var olan yaratılmış hiçbir şeyin, insanoğlunun o şeyi tasavvur edebileceğinden daha ötesini de kapsayan bir tanımı yoktur. İnsan ve insan hakkı tanımı da buna tabidir. İnsan ve insan aklına sahip olmamız onun takdiridir. Nasıl bir insan olmamız gerektiğini de açıkça bildirmiştir.
Ben de birçok Müslüman gibi, insanın tarif ettiği insan hakları tanımından daha ziyade; eğer bildirildiği gibi dürüst bir Müslüman olup yaşarsam ahrette insan olarak bana verilecek “Al bakalım” “insanoğlu doğdun, kendi aklın ve iradenle insan gibi yaşadın, insanoğlu olarak öldün.” “Buda senin insan hakkın, kul hakkın” diye verilen insan hakkıyla ilgileniyorum.ve buna ulaşmamın engellenmemesini istemek en doğal hakkım.
Ancak o zaman insan neymiş bile bileceğim. İnsan hakkı neymiş tadabileceğim. Bu yolda yürümek benim hakkım, Kanunlarda bu yolda yürürken, Vatanımızda ortak yaşarken bana başkalarının kul haklarına ne ölçüde ve nasıl olup ta rıza göstereceklerine dair yazılı, ortak kul bildirisidir.
Aslında yağmacılıktan farkı olmasa da, kendi koyduğu kurallara uymayan, kural tanımaz çoğulculuğu demokrasi sayıyoruz. Yağmacıların bu düzende biz çoğunluğuz sen azınlıksın dolayısı ile sana ne deme hakları var.
Ey çoğunluğun iradesi Kanunlara çoğunluğa uyup da uymayan Allah’ın kendisine verdiği iradeyi
Kalabalıkta elinden kaçıran aklı evveller ve bilumum yakışan laf……
Allah tek diye çoğunluk kendini üstün sanmasın. Bir tek Allah’ın kul hakkı yoktur. O hak verendir. O Haktır. Kendisi ve kendiliğindendir.
Başka kuluna verdiği hakkın, o kulun da kalıp, ben kuluna geçmemesi için beni alın teri ve emeğimle terletecek ve Allah’ın karşısında bir gün gelip de terlememe neden olmayacak bir yaşama sahip olmalı ve bunun için de kanunlara uyumam gerekmektedir. Kanun ve yönetmeliklerin uygulandığı bir yer bulunup, bana orada iş verilmesini talep etmeye cesaret edebileceğim bir mercide yok. Kanun ve yönetmelikler uygulanmak için yapılmıştır der gülerler adama. Kuralsız çoğulculuğun normal tanımı ile ya tımarhaneye ya da sana dürüstçe bir iş bulduk der. Çoğunluğu görmeyen kör göze çomak olmaktan Ceza evinde boncuk dizmeye gönderirler adamı. Yaşasın demokrasi yazan çakı çakmak kılıfları araba aksesuarları yapar geçinirsin artık.
E! Buraya kadar ne güzel görmüş anlamışsın sende uy realiteye diye bilirsiniz.
Dürüstlük belası müzmin hastalık beya! Realite meramıma merhem olmuyor ki ben hala kaşınıyorum be kızanım!
Deliormanlıyız ben. Ne kendimi Kandırırım Ne de başkasını.
Ben fani, iradesi olmayan çaresiz Hikmete uyan Doğayı bile yenemez ,onun karşısında deprem, sel…vs. açız kalırken
Nasıl unuturum hikmet sahibi ile aramda ki farkı
“Hikmet sahibi ile ben fani arasında öyle bir fark var ki farktan öte fark nedir farksız nedir ondan öte bana fark etmez farkı fark edip unutmamaktan öte”
Çoğun çoğunluğun demokrasinin hatırına Allah’ın kelamı değişmez. Her koyun kendi bacağından, sırattan yalnız geçeceğiz. Ben nasıl kandırayım onu. Herkese uydunsa bu dünyada, o zaman sen de herkesin yanına öte dünya da… çoğulcu demokrasinin alevi sönmesin….
En ufak şeyde “günahlarımın affı” tesellin ibadete hakkım diye sarılıyorsun kızanım. O senin görevin, görevini yapmakta hakkın. Elbette aferin alırsın da o aferin hırsızlığa, uğursuzluğa, kanun kural tanımazlığa, hak yemeye haksızlığa sessiz kalmaya geçmez. Yanlış düşünüyorsun be kızanım insan aklı olan ben faniyi kandıranımızken, Allah’ı nasıl kandıracaksın.
Sen benle veya bensiz ibadet edersin de senle günahsız yaşayamıyorum. Dolaştırır bulaştırırsın bizi de……
Dürüst yaşayamıyorsam ve kötüye ve kötülüğe, kanunsuzluğa ve nizamsızlığa boyun eğmek zorunda kalıyorsam bir Müslüman olarak inancımı hür olarak yaşayamıyorum demektir.
Allah’ın kulu olarak benim de haklarım var. Haklarımızı arayacağız ama merci nerde…
Tüm yargı yollarını tüketeceğim, yabancı bir toprakta, yabancı hakimlerin kararıyla Müslüman bir insan olarak Allah’ın bana doğarken hediye ettiği hakkımı “böyle bir hakkın var” diye tasdik ettireceğim.
Ben aklım erince iman ederek 5 kere tasdiklemiştim o hakkı gönlümde…. El onayına bırakırsam aklımın benden gitmesi lazım gelir.
Neden Kendi İnsan hakları Mahkemem Olmasın ….
Söyleyeyim mi.
Sen gene kural tanımazsın, çoğunluğu görmeyen kör göze ben gene çomak olurum….
Aynı tas aynı hamam…
Vur kurnaya tası bakalım.
Aynı ses çıkar yankısı başka olur.
Der adama el oğlu;
El kapısında hak arayanda Milli irademi olur…..
Bu dünyanın hesabı niyete, zihniyete. Gücü yetip yetmemiş sorgu yok faniye esas olan karşı çıktın mı haksızlığa, Adaletsizliğe, Karşı durdun mu? Zorbaya, caniye, cehalete. Sahip çıktın mı zayıfa, güçsüze, fakire, sabiye. Bu dünyada Adalet için ortaya çıkmayan Allah’ında huzuruna çıkamaz. Aksini söylemek cehalet, iki cihanda sefalet.
Millî vicdan ve kanunlarımıza göre gereğini saygılarımla arz ederim.