Kurtuluş savaşında Her bölgede kuvvacıları organize edip onları düzenli orduya hazır asker haline getirenlerin büyük çoğunluğunun şehrin ileri gelenleri olduğu ve bunların içerisinde de doktor ve avukatların olduğunu unutmayalım..
Tarih boyunca avukatlık bir asil davranışı olarak kendisini göstermiştir.. Her hukukçu bilir Roma da şeref mesleği olduğu ve para almanın bile ayıp sayıldığı bir meslekdir..
Zeka bilgi iletişim ve koordinasyonlarını avukat belirler.. Yetenek güzel söz söyleme sanatı ile beraber birleşince kendini ifadeden yoksun kimselerin hakkını ve haklılığını ortaya koyma mücadelesi içerisindedir..
Bir kararın ortaya çıkıncaya kadar devletin tüm aygıtları ve kalem dediğimiz yardımcı personeli ile çalışırken tüm bunları avukat tek başına boşa cıkarttır doğruya yöneltirir. Yada eksik ve yanlış yapılan varsa bunu doğruya yönelterek sonuca etkili olan tek kişilik ordudur..
Avukatlık Nereye Gidiyor?
Şair Yahya Kemal der ki
“Ah, dönülmez akşamın ufkundayız
Vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm
Nasıl geçersen geç
Bu son fasıldır ey ömrüm
Nasıl geçersen geç
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle
Ah, geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükun bu gece
Burulba karşı bu son bahçelerde keyfince ah
Ya şevk içinde harap ol
Ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde, yahut gül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde, yahut gül
Ah dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç”
Vakit çok geçmeden Türk hukuk hayatına yapılan dönüşüm darbeleri onu iyice haksiz bırakmış ve geniş halk kitlelerin de bu durum kendisini Adalate İtimatsızlık olarak gösterirken meslek olarak İcra edenlerde de korkaklık ve inançsızlık olarak göstermektedir.
Avukatlık mesleği ölürse kral tekrar hakim olur.. Tekrar kendi iddiasının savcısı olur.. Kendi mahkemesini kurar..
Hukuku insan iradesinin eseri,özgürlük ve adalet anlayışının hakimi olmaktan çıkarmak isteyenler ilk önce Avukata saldırır.. Avukat sürünürse toplum gömülür..
Son yıllarda hatırlarsınız, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu nun Danıştay ın 146 yıl konuşmasında ki o zamanın başbakanına karşı tutum ve söylemi sonrasında hedefe konulduğu herkesçe malumdur.. 10.5.2014 tarihinde Ortaya çıkan günümüz tablosun da aslında hedefe konulan ın sayın Feyzioğlu değil tüm avukatlık mesleği olduğudur..
-Adalet Bakanlığında Mağdurlar için birim oluşturuldu.Suçtan zarar gören vatandaş için iyi bir şey gibi gözüküyor.. Oysa Türkiye Barolar Birliği, avukatlık hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanmanıza olanak tanıyarak, hak arama özgürlüğünüzü güvence altına alıyor. “Adli yardım” olarak adlandırılan bu hizmetten yalnızca hukuk davaları ile icra takiplerinde yararlanılabiliyor. Ama ceza davasının muhatabıysanız CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) hükümlerine tabi olarak, davanın görüldüğü mahkemeye başvurmanız ve ücretsiz avukat hizmeti talep etmeniz gerekir.Problem ekonomik durum sebebi ile faydalanma katsayısı nı düşürüyorsa bu şart belirleyici şart olmaktan çıkarılır..
-Avukat olmayan vekil sıfatların da temsilci olarak davalara kabule ilişkin Yargıtay görüşünün sempozyum sonrası yayınlanmasını da unutmadık.. Avukatlık yasası dava ve takip işlerinde bu yetkinin bizatihi Avukata münhasır olduğu belirtilmiştir.. (Avukatlık Yasası 35.madde)
-Arabulucu Sıfatı ile yeni görev sahasının açılması :Bir avukat mesleğinin doğası gereği dava ve ya takip yapmadan müzakere etmek sureti ile işini çözüme kavuşturması gerekir.. Bunu öncü şart olarak zorunlu hale getirmek kanun koyucunun işidir.. Ama davaya ait olan şartın Sıfata. Yeni şartlar koyarak avukat yetkisinden uzaklaştırılması iztenmesi Avukatın etkisizleştrilmesi cabasıdır.. sulh ve ibraya bu yetkili Avukatın görevi gereğidir..
-Uzlaştırıcı sıfatlı memur kökenli kimselerle avukatlık görev alanın kısıtlanması yine avukatlık kanununa vurulan bir davadır.. Siz bunu yine dava şartı olarak barolara getirilecek bir düzenleme ile çözüm üreteceken Baro ve avukatlar dışında çözüm aramak ortaya aykırı sonuçlar çıkmasına yol açar..
-Ucuz tabelalı Hukuk fakülte isimli binalarla Hukuk nosyonunda yoğunlaşmanın azalması avukatlık ve adalet anlayışını da sadece cübbe görselliği e sıkışmasına yol açmıştır.. Cübben olsun da yerinde savunma yerinde gözüksün ne olursa olsun anlayışı mesleğe getirilmiş bir diğer darbedir..
-Sadece Hukuk akademisyenlerinde değil diğer bilim adamların da meydana gelen kirlenmenin artması düşün alanında mesleğe vurulmuş bir darbedir..Bilimsel Yeterlik ve özerkliğin yerini siyasal mekanizmadaki işlevselliğiniz ya da işlevsellere yakınlığınız belirleyici olmaktadır..
-Fakülteye girişden, meslege kabul ediş ve meslek de ilerleyişi,barolarla olması gerekirken barolar konu mankenliği seviyesine ve avukatlar üzerindeki değneğe dönüştürülmüştür..Ülke,Tarihin hiç bir döneminde iki Hukuk fakültesine sahipken, cumhuriyet kökenli hiç akademik personel yokken bile bu meslek, bu kadar ızıdrapı cekmemişti..
-Dini içerikli liselerden gelen ögrencinin bile Hukuk felsefesine, Hukuk başlangıcı dersi ile girmesi, onun şartellerinde şase oluşturması bir takım harici tedbirleri siyasal yapıya zorunlu kılmıştır..Siyasi iktidarın, Baroları etkisizleştirma çabaları, boşa cıkmış, Baro seçimleri sağcılar arasında bile birliktelik sağlayamayarak genelde sol tandanslı yönetimler oluşmaktadır..
Atatürk ve kurumlarının tasfiyesinin,, sekteye ugradığını gören üst akıl, avukatlığı ehvenleştirerek, yaygınlaşması ile istediği sonuca koşmak istemektedir.
Barolar mesleğe kabul ve fakülteye kayıt aşamasında inisiyatif sahibi olamadığı takdirde avukatlık mesleği rahmetli olmaya mahkumdur. Getirilmeye çalışılan sınav sadece liyakat belirleme değil bağlı olunan riyaseti de belirleme amacı taşımaktadır..
Baro lar Birliği buna engel olmalıdır..
