1892 yılında Ermeni kilisesi olarak inşaa edilen, daha sonra uzun yıllar bölge hapishanesi olarak kullanılan, 1985 yılından itibarende Kurtuluş Camii ismiyle camiye dönüştürülüp faaliyet gösteren taş binanın kubbesi depreme dayanamamış. Ama 1892 yılından kalanlar olarak sadece kubbe. Binanın diğer kısımlarında ufak tefek taş arası ayrılmalar dışında bina sapasağlam. 1985 yılında yapılan minarelerin birisi şerefe ve üzeri yıkılmış, çan kulesinden hallice olan ikinci minare ise, kule sağlam hemde sapasağlam, üzerine yapılan minarenin devamı yıkılmış.
Kubbenin yıkılması iyi olmamış, ama o kubbe taş çatma yöntemiyle yapıldığı için, aradaki harç ise Mimar Sinan’ın harcından olmadığı için (Mimar Sinan’ın özel harç formülü bugün dahi bilinmiyor) kubbenin çökmesi, bu şiddetdeki deprem için normaldir, ama diğer tarafların sağlam kalması, yapan ustaya rahmet okutur.
Aynı şekilde 1000 küsür yıllık Gaziantep Kalesi duvarlarının bir kısmi çökmüş, maalesef çöken kısım sonradan restore edilen kısım.
Hani derler ya, “Kar eridi bok ayaza çıktı” diye. Bu deprem sonrasında yıkılan ve yıkılmayan binaları görüp mukayese ettiğimizde görüyoruz ki; bina çöküntüsünden daha çok memlekette AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ var.

Atilla Haluk Özdemir
