Tebrik ediyorum ..Hem de gönülden ..Umut oldunuz ,
Cumhuriyet in kızları 🇹🇷
TÜRKLERDE VE CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK KADINI
🇹🇷
Türkiye Cumhuriyeti, batı toplumlarının 200 yılda gerçekleştirdiği aydınlanma devrimlerini 15 yılda hayata geçiren bir mucizenin adı olmuş, aydınlanma ve modernleşme süreciyle diğer Müslüman ülkelere ve dünyaya örnek gösterilen bir ülke konumuna gelmiştir.
Konunun kapsam ve önemi nedeniyle özet olarak Türklerde kadın ve Cumhuriyet dönemi kadının değeri ve Kurtuluş devrimimizde kadın ile cephede savaşan kadına sosyal,siyasal haklarını özet olarak bu yazımda değerlendirme çalışacağım
A-İLK TÜRKLERDE KADIN :Türk tarihinde kadın, hatun veya hanım değerli ve yeri doldurulamazdır. Dünya tarih sayfalarını incelersek, kadına Türkler kadar değer veren ve yücelten ikinci bir milletin olmadığını çok açık biçimde görebiliriz. Aile bugün olduğu gibi eski Türklerde de önemli ve değerlidir. Türklerde ailenin temeli kadındır. Türk kadını ailesinde söz sahibi olmuş ve kocasına daima destek olmuştur. Bu milattan önce de böyle idi. Avrupa, Afrika ve Arabistan’daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman hür ve özgür olmuştur.
Eski Türklerde kadın, ailede söz sahibi olduğu kadar siyasi ve ekonomik ilişkilerde devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur. Kadınlar kılıcını iyi kullanır, ata biner ve güreşirler ve savaşa da katıldıklarını görmekteyiz
Bir Türk atasözü şöyle der: “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi kadındır”.
Türk erkekleri, bir kadınla evlendiklerinde ikinci bir kadın almazlardı. Hun Türkleri döneminden beri kadın erkek ayrımı yapılmaz ve Hunlarda, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilir ve onsuz hiçbir şey yapılmazdı. Hatta öyle ki, Kağan’ın emirnamelerinde “Kağan buyruğu” ifadesi yalnız yer alır ve Kağanın hatununun adı kaydedilmezse o emirname geçerli sayılmazdı. Yabancı ülke elçileri kabulü sırasında hatunun da kağanın yanında olması mutlak kural olduğunu görmekteyiz
Ziya Gökalp bu durumu şöyle ifade ediyor: “Eski ırkların hiçbiri kadınlara Türkler kadar hak vermemiş ve saygı göstermemiştir”
Tarihte ilk kadın Hükümdar iskit Saka Türklerinin Hükümdarı Tomris hatundur. Büyük Hun Devleti hakanı Mete, komutan; hatunu ise, diplomat rolünde idiler.Göktürk anıtlarında Bilge Kağanın “Tanrı, Türk milleti yok olmasın diye babam (İlteriş) Kağanla anam (İlbilge) Hatunu yüceltti” şeklindeki ifadesiyle Han buyruklarının başındaki “Han ve Hatun buyurur ki…” şeklindeki ifadeler, kadının toplum içinde önemli bir yeri ol¬duğunu gösterir.
Göktürk ve Uygurlarda da kağanın hanımı hatun, devlet işlerinde kocası ile birlikte söz sahibi olmuştur. Tıpkı Hunlarda olduğu gibi, emirnameler yalnız kağan adına değil, “Kağan ve Hatunun namına” şeklinde ibare ile birlikte imzalanırdı. Kadın, aile içinde de daima yüksek söz sahibi olmuşturAsya Türklerinde Göktürklerin tarihi ve yaşamlarıyla ilgili en önemi kaynak Orhun kitabeleridir. VII. Yüzyıldan itibaren Orhun kitabeleri de “Kağan ve Hatun buyurur” sözleriyle başlar.
Türk kadınlarına verilen değerle alakalı İslam öncesi döneme ait bir çok kaynak bulunmaktadır. Bunlardan birisi de İslam öncesi İtil (Volga) Bulgarlarını ziyaret eden İbni Fadlan’ın eseridir. Fadlan eserinde Türk toplumunda kadının yerinin şaşırtıcı olduğunu itiraf etmekte ve şaşkınlığını açıkça belirtmektedir.
Fadlan, hatunun hükümdarın yanında oturduğunu ve bunun Türk geleneklerinin bir parçası olduğunu ve Türk kadınının asla erkeklerden kaçmadığını belirtiyor. Türk Destanlarda kadının güç ve ilham kaynağı olduğu bildirilmektedir.
Türk kadını her zaman at üstünde, kılıç elinde ve savaş meydanında en önde Dede Korkut destanımıza baktığımızda “Bamsı Beyrek” hikayesinde yer alan Banu Çiçek, bunun en güzel örneklerinden birisidir Türkler kadını bereket sembolü, yerin ve göğün evladı olarak görmüştür. Katunun rızası ve imzası olmadan Kağanın yaptığı anlaşma bile geçerli sayılmıyordu.
Çin ile ilk anlaşmayı, Mete Han’ın hatunu yaparken; Avrupa Hun Türklerinde resmi görüşmeleri Attila’nın hatunu yapıyordu. Türk mitolojisinde ise kadın artık tanrısallaşmıştır. Hükümdarın eşi devlet işlerinde yardımcısı konumundaydı.
Yaradılış destanında Ak Ana, sudan yaratma fikrini Ülgen’e verirken, en meşhur figürlerden Umay Ana Orhun Yazıtlarında bile yer almış.
Nitekim yazıtlarda ”Umay gibi, annem hatunun şerefine küçük kardeşime Kül Tigin adı verildi. Babam İlteriş kağan, anam İlbilge hatunu Tengri yukarıdan idare ederek yükseltmiş.” demektedir.
Yine Türk mitolojisinde Asena yol gösteri tanrıçayken, Ötügen ise toprak anaya verilen isimlerden biridir.Türklerde kadın bu kadar kutsal bir noktadayken, zaman içinde Türk kadını Anadolu’ nun sosyolojik yapısı içinde geri kalmışlığını yaşadğını görüyoruz
Cinsiyet ayrımının hiçbir zaman yapılmadığı eski Türklerde kadın, hukuk bakımından erkekle eşitti (Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, II, İstanbul 1974, s. 289).
Kız ile erkek arasında ayrım yapılmazdı. Türklerde kız çocuğu, evin başı,evin yakışığı idi. Eve gelen gelin, evi aydınlatan bir ateş olarak görülürdü (Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Vakfı Yay., İstanbul 1988, s. 250, 254)
Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo*, bir seyahatname klasiği olan ‘İl Millione’ adlı yapıtında, *Türk kadınlarının ‘ahlaki temizliğini’ över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler*…
14.Yüzyılın ünlü Arap gezgini İbn Batuda, ünlü ‘Seyahatname’ sinde, Orta Asya kadınından övgüyle söz ederken onların ‘peçe, çarşaf diye birşey tanımadığını’, ‘erkeklerle birlikte dolaştıklarını*”, gerektiğinde ‘komutan olacak kadar’ iyi savaştıklarını söyler…]
Kaynak; METİN AYDOĞAN “*Antik Çağdan Küresellleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler*”
B-CUMHURİYET VE KURTULUŞ DÖNEMİ TÜR KADINI AÇISINDAN İNCELENDİĞİNDE TÜRK KADINI TARİHİ KÖKLERİNDEKİ
SAYGINLIĞA TEKRAR KAVUŞTURULMAK İSTENDİĞİNİ GÖRMEKTEYİZ
Yeni Kurtuluş hareketi ve Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ,Mustafa Kemal Atatürk “Dünya yüzünde gördüğümüz herşey kadının eseridir” diyecek kadar kadının toplum ve medeniyet içindeki yerini takdir etmektedir.
“Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.”
Türk kadınının günümüzdeki kazanımları, Atatürk ve devrim arkadaşlarının mücadelesi sonucu elde edilmiş birer “Cumhuriyet” kazanımıdır. Ancak Atatürk, “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek gösterdim’ diyemez” demiştir.
Kadın haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamıştır. Türk kadınına her zaman güvenmiş ve Türk kadınının toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştır. Hiçbir ülkede, hiçbir lider, kadın hakları için böylesine duyarlı olmamış ve böylesine savaşmamıştır. Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın ve kadın eğitimine verdiği önem irdelenmiştir
Atatürk, Türk kadını için: “Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Bu yol Büyük Türk kadınını; çalışma hayatında birlikte olmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, ilmi, ahlakî, toplumsal ve iktisadi hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur” demiştir.
Türkiye’de kadın haklarının kazanılması, Osmanlı’nın son yıllarında başlasa da Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, halkın azmi ve cesaretiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla önemli bir dönüm noktası olduğunu görmekteyiz
1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, Türkiye’de kadın haklarının tarihsel gelişimini başka bir seviyeye taşıdı.
Atatürk, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta onlarla birlikte görev alması görüşünü benimsemiş ve savunmuştur. Atatürk Dönemi’nde Türk kadını aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme hak ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır.
Türk ailesinin kuruluşunu yeniden düzenleyen Türk Medenî Kanunu’nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve ekonomik hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı. Burada kadınların siyasî haklarından söz edilmemekteydi. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı.
Medenî kanun ile kazanılan haklardan sonra Türk kadınına yönetimde görev alabilmesini sağlayan siyasî haklar 1930’dan itibaren verilmeye başlandı. Önce 1930’da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı. Türk kadını, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma hakkına kavuştu. Türk kadını, 1934’te yapılan anayasa değişikliği ile Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı.
Atatürk bir konuşmasında; “Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır.” demiştir. Atatürk “Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır.” sözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmiştir.
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır.”
1907 yılında, Bulgar Türkoloğu İvan Manolof’a Mustafa Kemal, kafasında tasarladığı Türkiye’yi şöyle anlatmıştır: “Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün bu devrimleri başaracağım. Ait olduğum millet, bana inanacaktır. Düşündüklerim hiçbir demagoji ürünü değildir. Bu millet, gerçeği görünce arkasında tereddütsüz yürür. Dava uğrunda ölmesini bilir. Saltanat, yıkılmalıdır. Devlet yapısı, uygun bir unsura dayanmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, doğu medeniyetinden benliğimizi sıyırarak batı medeniyetine aktarılmalıyız. Kadın ve erkek arasındaki farkları silerek yeni bir sosyal düzen kurmalıyız. Batı medeniyetine girebilmemize engel olan yazıyı atarak, Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar, her şeyimizde batılılara uymalıyız. Emin olunuz ki, bunların hepsi bir gün olacaktır.”
Karlsbad’a tedavi için giden Mustafa Kemal’in Türk kadını hakkındaki düşünce ve özlemleri, 6 Haziran 1918 tarihli günlüğünde şöyle yer almıştır: “Türk kadınının Batılı kadınlar gibi toplumda yerini alması lüzumludur. Kadınlar konusunda cesur olalım. Vesveseyi bırakalım. Onların beyinlerini ciddi bilim ve fenle süsleyelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.”
Kurtuluş Savaşı yeni bitmiş, Lozan Barış Antlaşması’nın henüz imzalanmadığı günlerdi. 17 Kasım 1922 günü, bu şartlar altında bile, Gazi, ‘Öğretmenler Birliği’nin toplantısını Ankara’da gerçekleştirir. Bu toplantıya sadece üç kadın öğretmen katılır ve ön sıraya otururlar. Toplantıda erkek öğretmenler, kadın öğretmenlerle aralarında birkaç sıra boş bırakmışlardır.
Ertesi gün, Meclis’teki bazı milletvekillerine Gazi şöyle çıkışır; “Fakat onları niçin ayrı sıralara oturttunuz? Siz kendinize mi güvenemiyorsunuz? Yoksa Türk kadınının faziletine mi? Bir daha öyle ayrılık görmeyeyim. Anlaşıldı mı?”
Bu çalışmalar, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi gösterdiği gibi, kadınların eğitimini savaş içinde bile düşündüğünü ortaya koymaktadır.
Afet İnan, kadınların siyasi hakları konusunda çok önemli şu anıyı anlatmıştır: “4 Haziran 1933 tarihinde Gazi, Ruşen Eşref (Ünaydın), Falih Rıfkı (Atay), Saffet (Arıkan), Recep (Peker), Necip Ali (Küçüka), Fethi (Okyar), Tevfik Rüştü (Aras), Şükrü (Kaya), vb. gibi ileri gelen kişileri çevresinde toplamıştı. Tartışma, Türkiye’de Mustafa Kemal’in savunduğu gerçek bir demokrasinin kurulması üzerinde yoğunlaştı. O akşam kadın ve erkeğin haklarının eşitliğine hiç kimse karşı çıkmadı. O zaman Gazi söz alarak şöyle dedi: ‘Cumhuriyet rejimi, demokratik hükümet sistemi ve biçimi demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, cumhuriyet onuncu ulaştı, zamanı gelince demokrasinin tüm isteklerini yerine getirmeye çalışmalıyız. Bunlardan biri de kadınların haklarını tanımaktır.’”
Daha sonra 26 Ekim 1933 günü 2349 sayılı yasayla kadınlar, ‘Köy İhtiyar Heyetine ve Muhtarlığa Seçme ve Seçilme Hakkı’nı elde etmişlerdir.
Kadınlara verilen siyasal hakların en önemlisi olan ‘Milletvekili Seçme Hakkı’dır. 5 Aralık 1934 gün ve 2599 sayılı yasanın 10. maddesiyle, 22 yaşını bitiren kadın-erkek her Türk’e milletvekili seçme hakkı verilmiştir.
1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiştir.
Kadının seçme seçilme hakkını elde etmesi ve sosyal ve ekonomik hayata erkek ile eşit şekilde katılmasını amaç edinmiş bu kadın hareketi Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimlerinin alt yapısını oluşturmuş ve kadın haklarının kabulü konusunda büyük destek sağlamıştır. Türk Kadınlar Birliği 1935 yılında Cumhuriyetin ilk Uluslararası Dünya Kadınlar Birliği toplantısına da ev sahipliği yapmıştır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonunda ilk hedef aklın ve bilimin ışığında yürüyecek Cumhuriyet idaresinin ilanı olmuştur. Çünkü Büyük Önder, askeri zaferlerin sosyal, ekonomik ve hukuki devrimlerle taçlanmaması halinde uzun ömürlü olmayacağına inanmıştır.
Bu nedenle Cumhuriyetin ilanıyla başlayan Cumhuriyet Projesi aydınlanma, dönüşüm, çağdaşlaşma, sanayileşme ve hukuk devrimleriyle yoluna devam etmiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK, iktisadi, hukuki, toplumsal, kültürel ve siyasal hayattaki ilerlemelerle “on yılda her yaştan on beş milyon genç yaratma“ idealiyle karanlığın üstüne bir güneş gibi doğmuştur. Avrupa’nın yüzyıllar süren kadın hakları mücadelesi, Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte yaşam alanı bularak gündeme gelmiş ve gerçekleştirilen hukuki düzenlemelerle özellikle kadının yeri yeniden şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, batı toplumlarının 200 yılda gerçekleştirdiği aydınlanma devrimlerini 10 yılda hayata geçiren bir mucizenin adı olmuş, aydınlanma ve modernleşme süreciyle diğer Müslüman ülkelere ve dünyaya örnek gösterilen bir ülke konumuna gelmiştir. Atatürk Devrimlerinin laik niteliği ise Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş devletler topluluğu içinde saygın bir yere sahip olmasını sağlamıştır.
İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee Türk inkılabının ve önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü ve önemini bakın nasıl anlatıyor: “Bir an için tahayyül ediniz ki Batı dünyasında Rönesans, Reformasyon, 17. yüzyıl sonundaki bilim ve düşünce ihtilali, Fransız inkılabı ve sanayi inkılabı, bir insan ömrünün içine sığdırılmıştır.” (Le Monde et I’Occident. Tarduit de I’anglais par Primrose du Bos Bruges, 1957, s.36-
Atatürk’ün “Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözünü hiç unutmadan onun düşüncelerini anlamak, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma hedefi doğrultusunda ilerlemek; karşımıza çıkacak tüm güçlükleri birlik, beraberlik içinde yenerek ve yılmadan çalışarak Türk ülküsü üzerinde kadın erkek beraber çalışmak durumundayız
Atalarımızın Aziz Hatıralarına Saygılarımla
Müşavir Av.Emine Aygören HACIHAMDİOĞLU